5 Eylül 2013 Perşembe

Öyle işte

İnsan her düşündüğünü yapabilecek cesareti kendinde her istediğinde bulabilseydi alkol üreticileri ne yapardı kim bilir?

Her tebessümün altında mutluluk olsaydı,
her damla gözyaşı acıdan aksaydı,
her kavga nefretten, her sevişme aşktan başlasaydı,
her şarkı hissedilerek yazılsaydı,
her kelimenin sadece bir anlamı olsaydı,
her hayal sadece hayal kalsaydı, her hayalperest bunu bilip yaşasaydı,
her kalp kırığı zamanla unutulsaydı,
her duygu benzersiz olsaydı,
her fotoğraf mutluluk anlatsaydı,
Her.... 
Bu sanki böyle saatlerce, satırlarca, ya da nasıl gitmesini isterseniz öyle gidecekmiş gibi duruyor. Bunların her biri öyle olabilseydi, daha mı mutlu olurdum? Onu gerçekten bilmiyorum, ama daha az yorgun olurdum sanırım.
Bu yaz, daha öncekilerin hemen hemen hepsinden çok daha yoğun geçti. Artık resmi olarak da sonbahara girdiğimizden -hava da ilginç bir şekilde bu sefer tam mevsim dönümünde de hatırladı değişmesi gerektiğini- dönüp şöyle bir baktım son birkaç haftaya. Çok gezdim, bir dolu fotoğraf çektim ilerde unutulanları hatırlayabilmek için, bir dolu bira tattım, biraz yoruldum, ama yukarda bahsettiğim gibi değil bu sefer. Bacaklarım ağrıdı, başım ağrıdı, ama düşüncelerimdeki, ruhumdaki ağrılarım azaldı, ya da bana öyle geldi bilmiyorum. Döndüğümün 4üncü gününde sanki çok da bir fark yokmuş gibi geliyor şu sıralar.
Aslında, İstanbul'da izlediğim Roger Waters konserinden başlayarak herşey öyle bir ivmeyle yükselmeye başlamıştı ki hayatımda, en son Kıbrıs'ta Ankara uçağını beklerken kulağımda en sevdiğim şarkılar; elimde, tatilimin başından beri elimden düşürmediğim cep telefonum, yüzümde kocaman bir gülümsemeyle bakıyordum hayatıma, bir de inip kalkan uçaklara. 
Çocukluğumdan beri büyülenmiş gibi  izledim uçakları, yakından ya da uzaktan uçsun, pek farketmezdi, farketmiyor da hal. Zihnimin çok derinine gömdüğüm, ya da yıllarca öyle olduğunu düşündüğüm, bir hayalin içine çekip durdu uçaklar beni. Uçabilmek, özgürlük ya da başka bir şey değil. Terkedip gitmek hayali, terkedebilmek. İnsanların her zaman durduğum yere baktıklarında orada artık olmadığımı görmelerini istiyorum, ama bunun farkına varmalarını, bir eksiklik hissetmelerini istemiyorum. Az önce bahsettiğim rahatlığın belli bir zamana mahsus değil de ne zaman kalbim atamayacak kadar yorulursa, o güne kadar sürecek şekilde bütün benliğime yerleşmesini istiyorum. Tanımadığım, tanınmadığım, bilmediğim, bilinmediğim bir çok yere dağılmak istiyorum. Ama sonunda tekrar toparlanıp bildiğim yere, bu sefer o uçakların biriyle dönmek istiyorum. Anlatacağım bir dolu hikayemle, dinleyecek birileri kalmışsa, oturup onlara anlatmak ist... 
Ne kadar çok şey istiyorum. Aslında çok istek gibi değil. Dediğim gibi çocukluğumdan bu yana zaman zaman kendini hatırlatan, sadece hayal kalacak bir hayal. Bunun farkına varabilecek kadar aklımın başımda olmadığı bir gün belki de? Bu anı yakalayabilecek kadar sarhoş olabilecek miyim acaba hiç? Ya da o kadar ümitsiz ve kırık. Yanına yaklaştığım zamanları hatırlıyorum, her seferinde adımlarımı güçleştiren, bedenimi ağırlaştıran, ruhumu, zihnimi tutup kendine çeken birşeylerin farkına vardım. Aklımı olması gereken yere döndüren. Her denememde sanki biraz daha yaklaşıyormuşum gibi hissetsem de, öyle olmasını umduğum için kendimi bunu hissetmeye zorluyorum belki de.
Birkaç ay önce bu kadar kafam karışık değildi. Kafam değil, karışık olan yerim neresi yine bilmiyorum. Ne zaman bu kadar kararsız kaldım herşeye karşı? Ya da sadece, geri kalan herşey gibi, zaman geçtikçe ben de karmaşaya daha çok yaklaşıyorum.
Olan bitene saydırıp duruyorum, suçluyu onlarda arıyorum. Belki de en başından beri yanlış yere bakıyorum. Kafamı önüme eğip baksam belki? Hayır, hayır. İdam fermanımı okumaya daha hazır değilim. Yeteri kadar işkence ettim kendime şimdiye kadar, biraz dinlenmem lazım. Ne olur kusura bakmayın.
Nasıl bir yorgunlukmuş benimki de değil mi? Hemen hemen her cümle 'biraz dinlenmem lazım' diye bitiyor.
'Sevmek zor zanaat' demişti, kim olduğunu hatırlamadığım biri, sarhoşken ikimiz de. Belki de ben söyledim kendi kendime. Zor mu bilmiyorum. Ama çoğu zaman benim için yorucu oldu.

Öyle işte.

O değil de, uzay ne acayip lan.

1 yorum:

  1. Merhaba, bileğime küçük bir kırık kum saati dövmesi yaptırmayı düşünüyordum uzun zamandır. Sonra bu güzel metafor sadece benim aklıma gelmiş olamaz dedim ve bu blogu buldum. İnsanın hiç tanımadığı birisiyle belki de aynı şeyi düşünmüş olması ilginç. Ama kırık kum saatinin senin için tam olarak ne ifade ettiğini biraz açıklarsan beni baya mutlu edersin. Teşekkür ederim, şimdiden.

    YanıtlaSil