9 Mayıs 2013 Perşembe

Küp şeker.


Bugün barda kahve içerken kendimi kahvenin yanında gelen küp şekerlerden yola çıkarak bir küp şekere benzettim. Ve sonra buraya oturup bu yazıyı yazmaya başlayana kadar aklımdan geçen düşünceler sonucu iyiden iyiye bir küp şekere benzediğime ikna oldum. Çok tatlı bi insan olduğum için değil bu benzerlik. Aslında tatlı bir insan olup olmadığım konusunda o kadar ciddi şüphelerim varki şu sıralar. Yine de küp tuz diye bir şey olmadığı için (varsa da ben bilmiyorum affedin) kendimi küp şekerlere benzetiyorum. Aslında Barış Manço gibi "Bugünlerde kendimi hıyar gibi hissediyorum, dilim dilim doğrasalar beni, Akdeniz ve hatta Hint Okyanusu, ve hatta Atlas Okyanusu, ve hatta hatta Büyük Okyanus cacık olur. Diyorum böyle cacığa rakı mı dayanır?" çok güzel birşeyler yazabilmek isterdim. Ama o kadar yetenekli olmadığımı düşünüyorum malesef.
Küp şekere neden küp şeker denildiğini çok kesitremiyorum. Küp şekerler küp değil ki. Dikdörtgenler prizması. Küp nedir? Eni, boyu ve yüksekliği eşit ve bütün açıları dik olan altı yüzeyi, sekiz köşesi ve oniki kenarı olan katı. Dikdörtgenler prizmasında ise yüzey, köşe ve kenar sayısı ve açılar kübünkülerle aynıdır ancak en, boy ve yükseklik aynı olmak zorunda değildir. Bu nedenler küp özel bir dikdörtgenler prizmasıdır. Ve şimdi gidip mutfağınızda olması muhtemel olan küpşekerleri bir inceleyin. Onlar bu verdiğim küp tanımına uymamaktadırlar. Bu nedenle küp şekerler aslında küp şeker değiller. Onlar dikdörtgenler prizması şekerler. Bazı özel kalıplarda üretilmiş (sinek, maça vs...) olan küp şekerler var ki onlar hiçten küp şeker değiller. Küp şeker demek zorunda mıyım? Tabiiki değilim, paşalar gibi kesme şeker diyebilirim. Ancak benim ağız alışkanlığım küp şeker olduğu için küp şeker diyorum. Her neyse, küp şekerlere benzerliğimin ilk adımı burada yatıyor. Bende zaman zaman olmadığım biri olarak anılıyorum. Olmadığım biri gibi tanınıyorum, ve aynı küp şekerler gibi bu konuda elimden birşey gelmiyor. Hiç küp şekerlere sormuyoruz biz size aslında olmadığınız bir isim yakıştırdık sizi öyle anıyoruz siz bu konuda ne düşünüyorsunuz diye. Belki gerçekten bu konuda çok dertliler? En azından ben öyleyim. Bunun nedeninin insanların anlayışsızlıkları olduğunu düşünmüyorum, demek ki ben kendimi tanıtamıyorum insanlara. Sonra düşünüyorum, neden birilerine kendimi tanıtmak için uğraşayım ki? Eğer tanımak isterse yanıma oturur ve zamanla tanır, sever yada sevmez. Sevsin diye bir beklentim olamaz, ama sevmemeye karar vermeden önce tanısın istiyorum. İnsanları tanımaktan bana şimdiye kadar bir zarar gelmedi, çok açıkca tanıdığım bütün insanları da seviyorum diyemem, aralarında sevmediklerim de var bolca. Ama sevmemek için bile çaba harcıyorum. Tanımak için gayret ediyorum çünkü her insan açık bulunan küp şeker gibi değildir. Bazısının üstünde ambalajı oluyor. Ve ben bu dolma parmaklarımla o ambalajı en hasarsız şekilde açıp tadına baktıktan sonra beğenip beğenmediğime karar vermeye çalışıyorum. Tabiiki ambalajını açmadan atarsam ağzıma ağzımda son derece nahoş bir lezzet kalacaktır. Ama bir insanla ilgili çaba haramadan onu sevmiyorum deme hakkını kendimde bulmuyorum. Aslında seviyorum deme hakkını da kendimde bulmamam lazım. Ama sevmeye, sevmemeye olduğumdan daha meyilli bir insanım. Yinede belkide yanlış yapıyorum o konuda. Hatta belkide değil, belli ki yanlış yapıyorum.
Bu ambalajlı küp şekerlerin şimdiye kadar iki türlüsüne denk geldim. Bunlardan ilk ambalajı içinde tek olanlar. Diğerleri ise eşleriyle birlikte ambalajlanmış olanlar. Çift olanlar mutlu. Yanlarında sevdikleriyle kendi kapalı zarflarının içinde, kendi mahremiyetlerini yaşıyorlar. Birbirlerine destek oluyorlar. Herşeyden öte birlikteler ve mutlular. İnsanların yalnız yaşasınlar diye yaratılmadıklarına inanmaya başladım. Emin olun bundan birkaç ay önce tam tersini olanca şiddetimle savunuyordum. Yalnızlığın insana yeteceği, kendiyle kalan bir insanın mutlu bir insan olduğunu düşünüyor ve bu düşünceleri bol miktarda dile getiriyordum. Aslında öyle değilmiş. Çok acayip bir bunalım içinde olduğumdan öyle olduğunu düşünüyormuşum sanırım. Çok emin değilim. Çünkü yakın geçmişime baktığımda uzak geçmişimde gördüğüm mutsuzluğu görmüyorum, ama şu anki mutluluğumu da görmüyorum. Ve çıkarttığım sonuç, yalnızken ben mutlu olamıyorum. Ama mutsuz da olamıyorum. Çünkü kendimle fena anlaşmıyorum. Çok çok iyi anlaşamadığım için mutlu olamıyorum ve kötü geçinmediğim için mutsuz da olamıyorum. İnsanların içine karıştığımdan beri hem mutluluklarm hem mutsuzluklarım oluyor. Sonuç olarak ise mutluluklarım bir şekilde ağır basıyor. Sadece olağanlık dışında birşeyler hissetiğim -mutsuzluk bile- için bile mutlu oluyorum. Ama insan çok sevildiği ve çok sevdiği insanların içinde bile bazen yalnız hissediyor kendini. Daha özel bir şeyin eksikliğini hissediyor. Bir sürü ambalajlı küp şekerin bulunduğu bir torbada küp şekerler bazı küp şekerlere çok yakındır. İşte onlar dostlarıdır. Ama her iki küp şekerinde üstünde ambalajı vardır. İşte o ambalajın içine girebilecek bir küp şekere özlem duyar, ki aşktır sanırım o. Bu nedenle ikili olarak ambalajlanmış küp şekerler o ambalaj açılıncaya kadar, tek ambalajlanmış küp şekerlerden daha mutludur çoğu zaman. Ben ise, tahmin ediyorum ki tek ambalajlanmış bir küp şeker olarak üretildim ve öyle gidiyorum hayatımın yokuşundan aşağı doğru.
Çift olarak ambalajlanmış küp şekerlerin hikayelerinin sonu bazen mutlu bazen mutsuz biter. Bazı insanlar çaylarını, kahvelerini yada o şekeri neyin içine atacaklarsa onu iki şekerli içerler. Ve ambalajı açıp bardaklarının içine her iki şekeri birden atarlar, o şekerler son kez birlikte olmanın verdiği tatla içilen içeceğin tadına tat katarlar. Mutlu erir giderler, bedenleri erirken ruhları birbirlerine karışır bardağın içindeki kaşığın her dönüşünde. Mutlu geçen ömürlerinin son saniyelerini huzurla ve aşkla beklerler.
Ama hikaye her zaman bu kadar mutlu bitmez. Çünkü bazı insanlar içeceklerini tek şekerli severler. Ve ömürleri boyunca birlikte olmuş, birbirlerini sevmiş şekerlerden sadece bir tanesi o ambalajdan çıkartılıp atılır içeceğin içine. Yapayalnız. Tek başına verdiği tat az olur. Yavaş yavaş erirken ve ölümün onu dudaklarına götürüp yudum yudum yutmasını beklerken neşesiz bir tatlılık bırakır geride. Yıllarca ona eşlik etmiş olan şeker ise paramparça edilmiş ambalajının içinde kendini hiç olmadığı kadar yalnız ve ölümü bekler halde bulur. Bazen kıpırdayacak bir parça daha alanım olsun diye hayıflanmıştır belki, belki o ambalajdan çıkıp gitmek istemiştir zaman zaman beraberlerken, dar gelmiştir o ambalaj biraz. Şimdi ne kadar çok boş geliyordur ona kimbilir o bir zamanlar dar gelen yer. Bir zamanlar biraz daha fazla alan istediği için kendine kızıyordur belki. Ve bekler durur bir sonraki bardağın içine atılıp erimeyi. Bazen o vakit erken gelir. Bazen de uzadıkça uzar, bir sonraki bardak hiç içilmez.
Yalnız paketlenmiş küp şekerlerin ise tek bir umudu vardır. Eriyip gitmeden önce geçen kısa sürede eriyeceği bardağın içinde bir küp şeker daha olmasıdır. Hazin bir son aslında. Aşkın bahşedilmiş olması güzeldir. Ama aşkı yaşayacakları sürenin sadece bir kaç kalp atışı kadar uzun olması acımasızdır. Kaşığın bardak içinde her dönüşü sonunda kavuşmuş aşıkların olması gerekenden çok kısa hikayelerinin sonuna giden yolda esen ürkütücü rüzgarın uğultusudur o şekerler için. Yine de kısada olsa mutluluğu tatmışlardır, ve bu tat içeceğe yansır. Ölümleri mutlu olur hayatları istedikleri kadar mutlu geçmemiş olsa da.
Bir diğer son ise kahveye atılan tek şeker olmalarıdır. Herşeyi olmuş olan dostlarından kopartılıp alınır o kahveyi içecek insan tarafından yalnız küpşeker. Ambalajı soyulur, ve bırakılır aşkı hiç yaşayamamış küp şeker kahve fincanının içine. Son kez dostlarına bakar havada ölümüne doğru süzülürken. İçinde son bir umut vardır hala aşkı yaşayabilmeye dair. Bir kaç saniye sonrası için heyecanla sıcak dumanı tüten kahveye doğru çırpınır düşünceleri. Düştüğünde farkeder. Yalnızdır. Dostlukların en güzelleri onun olmuştur ömrü boyunca. Asla pişmanlık hissetmez, kahve yavaş yavaş onu eritirken. Burukluğu aşk yüzündendir. Hiç yaşayamadığı, hiç tadamadığı. Bu nedenle buruk bir tat verir kahveye, aşksız geçen ömrüne bakarken gülümsesede.
Bazı tek küp şekerler ise daha şanssızdır. Salaş bir barın tezgahının altına sürüklenmiştir. Pis bar tezgahına dökülen binbir çeşit alkollü içki damlamıştır üstüne. Bir çok kez sarhoş olmuştur bu nedenle. Gevşemiş, yeniden kurumuştur her seferinde biraz daha şekli bozularak. Bir zamanlar olduğu kusursuz dikdörtgenler prizmasını hatırlar ve kendine bakar. Utanır kendinden, ama artık kendini toparlayabilecek gücü kalmamıştır. Ve pis bar tezgahından sızacak alkolü dört gözle bekler. Tekrar eriyebilmek için, ve belki bu sefer bir zamanlar olduğu küp şekere geri dönebilmek için. Ancak o kadar değişmiştir ki, artık geri dönüşü imkansızdır o zamanlara. Kendisi bile unutmuştur belki de zamanla, eskiden neye benzediğini. Hayatı bir damla içkinin beklentisiyle devam eder. Ve bir gün bara bir adam oturur. Güzel ama özensiz barmen kızın kulağına doğru yanaşır, biraz sarhoşluğun verdiği cesaretle. "Bana bir Absinthe hazırlar mısın?" der. Kız soğukça adamın çekilmesini bekler, eğilir ve barın altındaki şekerlikten o küp şekeri alır. Ambalajını açar, şekli bozulmuş şekeri eski bir çay kaşığının üstüne yerleştirir, şeker yaşadığı bu ani değişiklik yüzünden şaşkınken üstünden akıtılan yeşil içki onu tekrar kendine getirir, alışık olduğu sarhoşluğa döndürüldüğü için çok mutludur. Ama alıştığının tersine alkol akmaya devam eder, şeker kendinden geçer. Son hatırladığı şey arkadan biyerden gelen çakmak sesidir. Ve alevler içinde kalır bir anda. Yandığını anlayabilecek kadar aklı başındadır hala. Acı içinde kıvranırken, güzel barmen kız onun acısını bir tek hareketle dindirir. Sevdiği alkolün içinde erir ve yokolur. Barın altında kalan diğer ayyaş şekerler onun gittiğini bile farketmezken, o, shot bardağında sarhoş adamı biraz daha sarhoş edeceği ölüm yolculuğunu çoktan bitirmiştir.
Bazı küp şekerlerin ise yalnızlığı hiç bitmez. Çok işlek olmayan bir cafede bir masada bulunan şekerliğin en dibine getirmiştir hayatı onu. Birkaç dostuyla birlikte beklerler yolculuklarının sona ermesini. Titiz bir sahibi vardır o cafenin. O masaya gelen nadir müsteriler dostlarından bazılarını alır götürürler, ancak titiz sahip asla sıra ona gelmesin diye hergün yeni şekerler koyar o şekerliğin içine, onları tanımaya başlar, sevmeye başlar, ve bir müsteri grubu daha oturur masaya. Yeni gelenleri alır götürür. O yine o şekerliğin dibinde kalır. Yeni gelecekleri bekler, ve yeniler gelir. Onları tanımaya çaba harcarken bulur tekrardan kendini. Onları sevmek için emek sarfederken onlarda gider. Ve gittikçe umutsuzluğa kapılır o yalnız küp şeker o şekerliğin en dibinde. Ölümün ona bahşedilmeyeceğine inanmaya başlar, ve belki de iş yapmayan cafe sonunda batar. Titiz sahip bunu kaldıramaz. Ve manyaklığının en derinindeyken o şekerliğin durduğu masayı kaldırır ve duvara fırlatır. Şekerlik kırılır, ve o şeker kurtulur şekerliğin dibinden, yere saçılmış diğer küp şekerler gibi. Yapayalnız kalır. Cafenin emlakçısı tarafından toplanıp çöpte çürümeyi bekler ve ölümü, hem uzun hem ızdırap dolu hem de olabilecek en yalnızı olur.
Ben, işte, tek başına paketlenmiş küp şekerlerden herhangi birine benzettim kendimi kahvemin yanında getirilmiş çift paketlenmiş küp şekerleri bir kenara koyarken. Kahvenin tadını şekersizken daha fazla sevdiğim için mi, yoksa o şekerlerin mutlulukları biraz daha sürsün diye istediğim için mi bilmiyorum. Ama beraberken benim unuttuğum bir mutluluğu yaşıyorlarmış gibi geldi bana. Onlar için mutlu oldum. Onlar kadar şanslı olamadığım içinde buruldu içim biraz. Onları öyle gördükten sonra sanırım bir daha asla tek şekerli içmeyeceğim ne çayımı ne kahvemi. Belki tek paketlenmiş küp şekerleri tercih ederim, onlara benzediğimi düşündüğüm için, ancak onları mutlu edebilmek adına bir küp şeker daha atarım belki kahvemin içine. Birilerini mutlu kılıyorum, biliyorum, hayatımda. Bu bana fazlasıyla yetiyor, ertesi sabah kalkıp hayatıma devam edebilmek için ihtiyaç duyduğum gücü fazlasıyla veriyor bana. Ama artık küp şekerleri de mutlu edeceğim. Belki tek paketlenmişleri alır paketlerini açar çift paketlerim elimden geldiğince, bilmiyorum. Kendi hayatımda olmayan aşkı en azından onların hayatına dahil ederim. Kendime sağlayamadığım o çok özel mutluluğu küp şekerlerim için sağlarım. Gücüm sadece küp şekerlere yetiyor sanırım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder