4 Mayıs 2013 Cumartesi

Biraz okudum, biraz yazdım, çok uğraşmadan yatmam lazımmış sanırım, neden bu kadar geç anladım?

Uykuya baktım saatlerce, düşman gibiydi. Korkuttu sanırım biraz rüyalar ya da uyanmak tekrardan.

Çok üstelemeden, daha çok üzülmeden yorganı çekmekti kafama aslında yapmam gereken.

Çok trajik oldu, sonu mutlu biter diye adını trajikomedya koymaya çalıştım, olmadı. Sustum, razı oldum. Neye acaba? Ona daha karar vermedim.

Bir nefes aldım, gözlerimi kapattım, içimde tuttum dumanı, nefesi geri verdiğimde hiçbirşey çıkmadı ağzımdan. Tüketirken gerçeği, zehirlemişim kendimi.

Unuttum kendimi, unutmam gerekirken herşeyi. Eksik şimdi herşey, ben yokum olmam gereken yerde, kendi hayatımda.

Bu kadar fazla hüzüne gerek var mıydı, hayatın en güzel dönemecinde? Boş yere savruldu bir tutam mutluluk, sırılsıklam oldu düşmeden yere. Yağmurdu sanki ıslatan, artık boş bakan gözlerden akan. Düştüğü yerde filizlenmesi gereken bir tohumken, çürüdü kalbimin artık verimsiz toprağında. Geri kalana benzedi, çorak çatlamış sert toprağa.

Bütün cümleler gibi devrildi umut. Bir adım sağa atmam lazımdı altında kalıp ezilmemek için. Yapamadım. Yapmadım. Bekledim, beton umut ezerken bedenimi, camdan hayallerin kırıkları kesti, kanattı ruhumu.

Bir parça kağıt gibi kesilmiş ruhumun aydınlığı. Ellerimin altında buruşmuş. Mürekkebi akmış hayatımın neminden. Ellerime bulaşmış dağınık düşünceler, herbiri bir parmağımda kurumuş. Avucumda koca bir hiç.

Sildiğim kelimeler, yazılmış, yazılmış olanlar yollarını kaybetmiş rengarenk kelebekleri takip etmeye çalışırken, günün sonunda renkleri solan kelebekler gibi onlar da solmuşlar.

Ve ben bakmışım, doğan güneşe uzun uzun. Aydınlanirken gökyüzü, ben gecemin en karanlığında ışıkla kör olmuşum. Karanlıkta kalmış bir yanım. Uyandıramamışım.

Ben hep ben kalmışım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder