27 Mayıs 2013 Pazartesi

Söz.


Öldüm. Mü? Karanlık. Epey. Siyah heryer. Göremiyorum. Bir saniye, görmek. Görmek için ne yapıyordum? Göz. Gözler. Görmemi sağlayanlar gözlerimdi sanırım. Gözlerim neredeydi? Evet, evet. Gözlerimle görmem gerekiyor. Şimdi gözlerimin nerede olduğunu hatırlamam gerekiyor. Hatırlamak? Hatırlamak. Hafıza! Hafızam, anılarım. Gözlerimin anısı. Şu an bir yerimi çalıştırıyor olmam lazım. Düşünmek. Düşünüyorum. Pekala düşünebiliyorum. Gözlerimle görmem gerektiğini düşünebiliyorum. Görmek için gözlerimi kullanıyorum. Düşünmek için ise. Düşünmek için ise.... Beynim! Tamam bunuda hallettik. Şu an beynimi kullanıyorum o zaman. Çünkü düşünüyorum. Beynim neredeydi? Hatırladım! Hafıza. Beynim, başımda. Başım? Düşün, düşün, düşün, düşün. Ölmeden önce neye benziyordum? Öldüm. Mü? Hayır hayır aynı noktaya dönme. Ölüp ölmediğimi bilmiyorum. Ama öldüğümü varsayarsak, ölmeden önce neye benzediğimi hatırlayabilmem lazım. Hafıza, düşünceler, düşünmek, beyin. Evet! Kafa. Kafamın nerede olduğunu hatırlamalıyım. Neye benziyordum. İnsan. İnsan. İnsan neydi? Ben. Ben insandım. Sanırım. Biraz daha düşün. Evet buldum! Kafa, en yukarıda. Kafam yani eğer varsa vücudumun en üstünde olması gerekiyor. Üst. Şu an üstüm neresi acaba? Bir saniye. Kendi kendime konuştuğumu varsayarsak, bu konuşmaların yapıldığı yerin benim üstüm olması gerekir. Sonuçta, kafanın vücudun en üstünde olduğunu hatırladım. Hatırladım mı? Çok emin değilim. Ama. Şimdilik elimde daha iyi bir fikir yok. El? Elim. Dur. Dağıtma düşüncelerini, elimle biraz sonra ilgilenirim, önce gözlerimi bulabilmem lazım.
Diyelim ki kafam en yukarda, bu konuşmaların olduğu yerde. Gözlerim, yakın olması lazım. Kafama yani. Bana yakındır diye tahmin ediyorum. Ama benim nereme yakın? Düşünelim. Haraket ederken bir tarafa doğru hareket edebilmem için orayı görebilmem gerekir. Görebilmek için gözlerime ihtiyacım var. Nereye gideceğimi en iyi görebileceğim yer, vücudumun, eğer varsa, en yukarısı olması gerekir. Tabii bu tamamen benim varsayımım, umarım en az benim kadar mantıklı birisi tarafından yaratılmışımdır. Her neyse. Gözlerimin vücudumun en üstünde olduğunu düşünelim. Kafamda vücudumun en üstünde yer aldığına göre, gözlerimin kafamda olması son derece mümkün. İnsan silüetini hatırlar gibiyim. En yukarıda büyük bir küre olduğunu hatırlıyorum. O zaman, kafam yuvarlak. O yuvarlaktan bir çıkıntı hatırlamıyorum. Tamam! Kafam gözlerimde. Yada gözlerim kafamda. Ama bir alakaları var! Güzel. İlerliyorum. Gözlerimle görebilmem gerektiğine göre, ve ben şu an karanlık dışında bir şey göremediğime göre. Ya gözlerim çalışmıyor. Ya etraf çok karanlık gerçekten. Ya da... Hmm. Gözlerime birşey yapmam lazım görebilmesi için. Hatırla, hatırla, buraya kadar çok iyi geldim. Biraz sakinleşeyim önce.
Tamam. Nerede kalmıştık? Evet, gözlerim. Düşün, gözlerin özelliklerini düşün. Renk. Evet! Gözler farklı renklerde. Bir çok renk olabilir. Peki bunun bana ne faydası var? Renk değiştiren gözler. Gözler renk değiştirebiliyor muydu? Sanırım. Ne zaman? Ne olması gerekiyor gözlerin renk değiştirebilmesi için? Düşün, düşün, düşün, düşün. Evet! Hatırladım. Göz yaşı. Adı üstünde, gözle alakalı bir şey olduğu kesin. Kızaran gözler. Alerji? Mutluluk. Mutsuzluk. Evet, ağlamak! Gözlerden yaş akması, bu gözün rengini değiştiren bir şey. Pekala. Bunun bana ne faydası var? Göz yaşı. Göz yaşı sadece ağlarken akmaz. Tamam bunu biliyorum. O zaman ne işe yarıyor göz yaşı? Gözlere bir şey yapıyor. Ne yapıyordu? Evet! Nem. Gözlerin nemli olması gerekiyor. Tamam. Gözlerle ilgili bir çok şey hatırlayabildim. Pekala ne faydası olacak bunların bana? Gözleri göz yaşı nemlendiriyor. Ama insanlar sürekli ağlamıyor. Demekki o gözyaşlarının akmasını engelleyen bir şeyler var. Bir çeşit filtre gibi? Filtre. Göz filtresi? Hiç tanıdık gelmiyor kulağa. Filtre değilse. Evet! Kapak! Göz kapağı. Gözü koruyor, yani gözün üstünde. Tamam, herşey yerine oturuyor. Gözlerim şu an kapalı ise. Görememem normal. Yada normal mi? Belki kapağı görmem gerekir o zaman? Işık geçirmiyorsa kapak. O zaman karanlık olur. Aynı şu an olduğu gibi. Yani gözlerim kapalı ve açabilmem lazım.
Kafamda görmemi sağlayan gözlerim var, ama kapakları kapalı olduğu için göremiyorum. Evet, sanırım durum bu. Gözlerimi aç. Açılın. Açıl. Açılın. Kapaklar? Hmm. Çok sözümü dinlemiyor gibiler. Manzara aynı. Belki de onlarla konuşmadan açılmalarını beklemeliyim.
Bu böyle olmayacak. Düşün. Hareketten bahsettim az önce. Nasıl hareket ediyordum? Yürümek? Yürümek. Yürürken ne yapıyordum acaba? Hatırladım! Yoruluyorum. Çok yürüyünce yoruluyorum. Çok yürüyünce yorulmamın nedeni neydi? Birazdan delireceğim. Ölmediysem cidden çok kızacağım ama. Sakin ol. Tamam. Sakinim. İnsan siluetini düşün tekrar. Evet güzel. Ayakta duruyor. Ayak?! Ayak neydi? Ayakta duruyorsa, durduğu yerin adı ayak. Yada üstünde durduğu şeyin adı ayak. Ayak, o zaman vücudumun en altı. Pekala güzel. En üstü kafa, en altı ayak olan bir vücudum olduğunu düşünüyorum, insan olduğumu düşünürsek tabii ki. Pekala insanım, bunu artık tartışmayayım kendimle. Çözmem gereken çok daha önemli sorunlarım var. Şu gözümün kapaklarını açabilmek gibi. Pekala, çok uzun yürüyünce yoruluyorum. Neden? Kaslar! Hahahahaha! Buldum sizi. Eğer yürümek için kaslarımı kullanıyorsam, göz kapaklarımı açmak içinde kaslarımı kullanmam gerekiyordur diye tahmin ediyorum. Son derece mantıklı geliyor kulağa. Şimdi kaslarımı hareket ettirmek kaldı. Bir saniye. Eğer bir vücudum varsa, kaslar işime yarayacaktır. Eğer öldüysem. Öldüysem vücudum olacak mı? Ölmedim diyelim şimdilik. O zaman kaslarım var. Yani bir şekilde kaslarımı kullanabilmem gerekiyor.
'bip...bip...bip...bip...bip...bip...bip...bip...bip...bip...'
Bu ses ne? Neden sustu şimdi? Her neyse. Bir şeyler duyabildiğime göre, demek ki henüz ölmedim. Yada öldüm, fişliyorlar bizi. Biz? Dur! Kafanı toparla. Önce şu göz işini bir halledebilmem lazım. Gerisiyle sonra ilgilenirim.
'bip...bip...bip...bip...bip...bip...bip...bip...bip...bip...'
Bak yine. Şu sesin nerden geldiğini bir anlayabilsem. Sanki her yerden yada hiç bir yerden gelmiyormuş gibi. Belkide konsantrasyonumu bızmaya çalışan birileridir. Kulaklarını tıka sese! Kulaklarım! Kafamda gözlerim dışında bir de kulaklarım var! Tabii ya. Hatırlıyorum yavaş yavaş. Güzel eğer duyabiliyorsam. Kulaklarım çalışıyor demektir. Bu da gözlerimin çalışmaması için hiç bir neden olmadığı anlamına gelir. Ah şu kapakları bir açabilsem. Tamam. En baştan alalım. Bir vücudum var. İnsanım. Vücudumun en aşağısında ayaklarım, en ykarısında kafam var. Vücudumda çok yürüyünce yorulan kaslar var. Kafamın üstünde gözlerim ve kulaklarım var. Ve öyle tahmin ediyorum ki gözlerimin üstünde sürekli ağlamamı engelleyen kapaklarım var. Ve bu kapakları açmadan karanlık olmaya devam edecek.
'bip...bip...bip...bip...bip...bip...bip...bip...bip...bip...'
Kesinlikle son derece sinirimi bozmayaa başladı bu gelip giden ses.
'tık tık tık tık... tık tık tık... tık tık tık tık tık... tık tık tık tık'
Hah, bir de bu tıkırtı eksikti. Bipler yetmiyormu gibi şimdi birde tıklar başladı. Neyse. Toparla kendini. Evet kaslar. Kaslar ve gözümün kapakları. Bir şekilde o kapakları açabilmem lazım. Yoksa bu sıkıcı karanlıktan çkamayacağım. Kaslarımı kullanarak yaptığımı hatırladığım tek haraket, yürümek. Nasıl yürüdüğümü hatırlamam gerekiyor. Ayağa kalkıyorum. Şu ayağın da neye benzediğini bir hatırlayabilsem. Neyse sorun bu değil şu an. Ayağa kalkıyorum. Evet. Ayaktayken yürüyorum. Önce bir ayağımı ileri uzatıyorum. Güşmediğime göre, bir ayağım daha var. İlk uzattığımı yere bastıktan sonra, diğerini uzatıyorum. Evet aynen böyle. Yürümeyi hatırladım! Yürümeyi hatırladım ama, bacağımı ileri uzatırken ne yaptığımı hatırlayamıyorum.
'tık tık tık tık... tık tık tık... tık tık tık tık tık... tık tık tık tık'
"yor.... eyi.....im.......or........be....ın......k"
Bu abuk subuk seslerde neyin nesi? Uzaklaşı yakınlaşıyor. Anlayamıyorum. Bana mı söylüyorsun?
'bip..bip..bip..bip..bip..bip..bip..bip..bip..bip..'
Bu bip sesleri mi hızlandı bana mı öyle geliyor? Her neyse! Şu göz kapaklarımı açmam lazım. Lütfen biraz daha sessiz olun! İnsanda huzur bırakmıyorlar. İnsansam tabi. Ve ölmediysem. Öldüysem ve huzursuzsam daha kötü. O yüzden, ölmemişimdir umarım! Bir saniye. Ölmemişimdir umarım mı dedim? Hatıralar. Anılar. Son hatırladığım şey ne? Nerde olabilirim? En son ne yapıyordum. Yürümek. Evet biryere yürüdüğümü hatırlıyorum. Ama nereye? O zamanda karanlıktı? Ama görebiliyordum. Şu an olduğu kadar karanlık değil. Hey! Önce gözlerimi açayım sonra en son ne yaptığımı hatırlarım. Zaten neden hatırlama ihtiyaı hissettim ki? Ne demiştim kendime en son? Onu bile hatırlayamıyorum. Boşver. Açmam gereken iki kapak var hala, ve kendimi oyalayarak zaman harcıyorum. Bir yere mi yetişmem gerekiyor? Neden bu kadar acele ediyorum? En son ne yapıyordum? Yürüyordum. Evet. Karanlıktı, ama şu anki kadar değil. Gözlerim görebiliyordu birşeyler. Gözlerim! Açmam gereken göz kapaklarım var! Yerdeki açık kanalizasyon kapağı gibi. Geceydi, yerde açık bir kanalizasyon kapağı var. "Kapatmalılar yoksa birisi düşebilir" dediğimi hatırlıyorum. Demek? Konuşmak? Yani o garip heceler gibi sesleri bende çıkartabiliyordum. Nasıl? Ağız? Ağız! Bir saniye. Eğer ben o lafı yüksek sesle söylemişsem, yanımda birisi vardı? Nasıl birisiydi? Hatırlamıyorum. Benim kadar uzun değildi. Çünkü ben onun kafasının üstünü görebiliyordum. Eğer o da insansa, ki konuştuğuma göre insandır muhtemelen. Onunda kafası vücudunun en yüksek yeri. Benimki onunkinden yüksekse, benden kısa biri. Uzun saçları vardı. Saç?! Saç! Tamam hatırladım. Bende kestirmiştim saçlarımı 2 yıl önce. Benimkiler de uzundu. O zaman o yanımdaki insan bana benzeyen biriydi sanırım. Zaten yanımda olduğuna göre birbirimizle bir alakamız olmalı diye düşünüyorum.
BU ŞU AN O KADAR ÖNEMSİZ Kİ! Konstanre ol ve şu göz kapaklarını aç. Yerdei kanalizasyon kapağının açık olduğu gibi. Kapağın yanından geçiyoruz. Elini tutuyorum. Neden elini tutuyorum? Düşmesin diye mi? Elini tutuyorum. Çünkü bir şey var. Aramızda. Değişik bir şey. Elini tuttuğumda. Göğsümün solunda bir hareketlenme hissediyorum. Her seferinde. Her seferinde bunu hissediyorum. Oda elimi tutuyor. Gülümsüyor, gözlerime bakarak. Gülümsemek ne kadar yakışıyor. Dudakları. Dudakları yukarı doğru kıvrıldığında ne kadar güzel oluyor. Sonra gözlerini indiriyor. Biliyorum nedenini. Daha fazla bakamaz bana. En çok görmek istediği şey ben olsam da. Artık daha fazla bakamaz. Neden? Neden. Nedenini hatırlayamıyorum. Ama anlayışla gülümsüyorum. Diğer elimle çenesini tutup kafasını kendime doğru kaldırıyorum. Gözleri ıslak. Gözler! Ah şu göz kapaklarımı bir kaldırabilsem, sürekli ağlamamı engelleyen göz kapaklarımı. Gözlerinin içine bakıyorum, oda benimkilere Yalvarır bir ifadesi var. Yapmamı istemiyor. Neyi? Ama istemediğini söyleyemiyor. Çünkü anlıyor beni. Hiç kimsenin sevmediği kadar çok seviyor. Görebiliyorum gözlerinde aşkı. Yaşlarını görebildiğim kadar. Dudakları. Çok güzeller. Yaklaşıyor. Birşey. Bir dokunuş. Son kez. Uzun saçlarında son kez gezdiriyorum elimi. Veda ediyoruz, henüz kabullenememiş. Bırakmıyor beni. Kulağına eğilip verdiği sözü hatırlatıyorum. Tanrım! Şu söz ne? Ben nereye gidiyorum? Gözlerim. Biraz daha kapalı kalabilir.
'bip..bip..bip..bip..bip..bip..bip..bip..bip..bip..'
Hah, bende nerede kaldı bu ses diye huzursuzlanmaya başlamıştım. Arkasını dönüyor. Siyah eteği rüzgarda yırtık bir bayrak gibi çırpınyor. Saçları eteğiyle aynı yöne uçuşuyor. Kolumu beline doluyorum. Son kez saçlarını kokluyorum. Elini elimin üstüne koyuyor. Dudakları aralanıyor. Bir şey söyleyecekmiş gibi nefes alıyor. Gözleri gözlerime ulaştığında, tekrar yaşlar akmaya başlıyor. Konuşamıyor. Söylemek istediği son cümlesini söyleyemiyor. Bırakıyorum onu. Arkamı dönüyorum iki adım atıyorum. Botlarının tok sesi kulağıma ilişmiyor. Bana baktığını biliyorum. Dönüyorum. "Dikkat et dönerken, açık kanalizasyon çukurunu unutma." Gülümsüyor. "Seni seviyorum." Biliyorum. Bende onu seviyorum. "Bende seni seviyorum. Seni bekleyeceğim." Ve son kez dönüyorum yürümeye devam ediyorum. Özgürüm. Özgür olduğumu hissediyorum. Sözünü tutacaını biliyorum. Şu söz de neyin nesi?! Karanlık iyice derinleşiyor. Şimdikine yakın. Artı çok fazla bir şey görmüyorum. Yapmam gerekeni biliyorum. Elimi çantama daldırıyorum. Buz gibi keskin bir şey geliyor elime. Evet! Buldum seni. Mutluluk. Özgürlük. Sevdiğim insanlar. Her biri aklımdan geçiyor. Onlara ulaşmama sadece bir kaç dakika kaldı. Nereye gideceğimi biliyorum. Bileti elimde tutuyorum. Suratımda bir gülümsemeyle çantamdan çıkartıyorum biletimi. Başımı önüme eğiyorum. Ellerime bakıyorum. Gökyüzüne bakıyorum.
'bip...bip...bip...bip...bip...bip...bip...bip...bip...bip...'
Çok parlak! Sesler!
'tık tık tık tık... tık tık tık... tık tık tık tık tık... tık tık tık tık'
Gölgeler dansediyor etrafımda. Gözlerim! Hahaha açtım sizleri. Öyle kolay değil sürekli kapalı kalmak. Gökyüzüne son baktığımda bu kadar parlak değildi. Bir terslik var. Oturmuyorum. Yatıyorum. Başım. Başım dönüyor. Çok halsizim. Gözlerimi açtım ama açık tutabilmek için çok daha büyük bir çaba safetmem gerekiyor. Çok keskin acı! Başım çatlıyor. Ellerim. Ellerimi hissetmiyorum. Ellerim! Nereye gitmiş olabilirler. Bakmak için doğrulmaya çalışıyorum. Başım dönüyor. Tanıdık serinlikte bir el başıma dokunuyor.
"Dinlenmelisin sevgilim. Özür dilerim"
Tanıdık ses. Uzun saçlar! Gülümseyen güzel dudaklar. Öpen. Ağlayan gözler. Elini tutunca göğsümdeki kıpırtı. Sevgilim? Hayır! Sözünden döndü! Sözünden döndü! Burada olmamalıydı. Burada olmamalıydım.
"-Senden.... nefret..... ediyorum.
-Bende seni seviyorum sevgilim.
-Senden.... nefret..... ediyorum.
-Özür dilerim.
-Korkak!
-Çok özür dilerim"
Ağlıyor. Hıçkırıyor. Ama yanımdan kalkamıyor.
"-Beni affedebilecek misin?
-Sadece... Sadece., ailemi ziyarete gidiyordum. Biliyorsun. Neden sözünü tutmadın?
-Seni onlar kadar sevebilirim. Lütfen..." Bir şeyler mırıldanıyor ama söylediklerini anlayamıyorum. Kafasını göğsüme yaslıyor. "Seni onlar kadar seviyorum. Sevebilirim. Bırakma beni." Bu cümleleri tekrarlayıp duruyor ben tekrar karanlığa dalarken.
Reabilitasyonum, 6 ay sürdü. Artık, içinde yaşamayı kabullenemediğim bir çok gerçeği kabullendim. Ve bugün ilk defa geceyi evimde geçireceğim. Evimizde. Hayatımı kurtarmış olan kadınla benim. Beni ailem kadar seven kadınla benim, bizim evimizde. Bavulumu topladım dün geceden. Buradaki arkadaşlarımı öpüyorum teker teker. Birbirimizi en iyi anladığımız arkadaşlarımızı. Doktorlarımı öpüyorum. Onlara teşekkür ediyorum. Her şey için. Ve sevgilim, herşeyim olan kadının yanına yaklaşıyorum. Güzelim dudakları yukarı doğru kıvrılıyor. Gözleri parlıyor, yaşlarla ama, acı değil hissettiği. Eline uzanıyorum. Bileklerimdeki yara izlerimden utanmıyorum artık, en sevdiğim eski siyah t-shirtüm üstümde. Elim eline deydiğinde yine göğsümün solundaki o haraketi hissediyorum. Gülümsüyorum, bana gülümseyen dudaklara doğru eğilirken. Öpüyorum, sanki ilk defa öpüyorumuşum gibi. Son kez koridoruma dönüyorum, el sallıyorum dostlarıma, bizler, başarısız olanlara. Sevgilimle el ele çıkıyoruz hastaneden. Bir ana yolun kenarındayız. Arabalar hızlı seyrediyor. "Üst geçitten geçelim" diyorum. Sevgilim gülümsüyor. "Gerek yok hayatım, ışıklardan geçelim, yorulma sen" Ne diyebilirim? Sadece beni düşünüyor. Sevdiğim herşey. Değer verebildiğim her şey O. Karşıya geçiyoruz. Elimi bırakıyor. Duruyor. "Sözümü şimdi tutuyorum sevgilim. Seni seviyorum, seni bekleyeceğim." Arkasını dönüyor ve yola atlıyor. Bir şehirler arası otobüs firmasının otobüsü saatte yüz kilometre hızla O'na çarpıyor. Ölüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder